Kutunun açılmaması için elimden geleni yapıyordum ama Zeus kutuyu Pandora’ya ulaştırmak için peşimi bırakmayı aklından bile geçirmiyordu. Ateşe kavuşan insandan bu kadar korkması bende ayrı bir haz uyandırıyordu. Aklından geçirdiği kötülükleri yapmasına izin vermeyecektim. Bu görev bana Prometheus’un emanetiydi. Titan soyunun cüretkâr varisinin yolundan nasıl ayrılabilirdim ki.
Öncelikle her gün bıkmadan Prometheus’un ciğerini söken Zeus’un emrine amade olmuş alçak kartalı öldürmek istedim, ciğerini söküp Zeus’un önüne atmak. Ne mümkündü bu, nasıl yapabilirdim? Bu düşüncelerle boğuşurken bir de kutu çıktı başıma. Zeus’tan gelen hiçbir şeyi kabul etmemelerini defalarca söylemişti Prometheus hâlbuki.
Zaman akıyor, Selene boşlukta süzülürken ben de kayalıklara tırmanıyordum. Kutuyu deniz fenerinin taşlarına sıkıştıracaktım. Öyle bir saklayacaktım ki onu Zeus koca heybetine rağmen cımbızla bile çıkartamayacak, sadık hizmetkârı Hermes’ten haberini beklerken o kutu sükûnetiyle burada duracaktı. Ben de insanlığı kurtaracaktım, kendi türümün kurtuluşunu getirecektim.